2. Seviye Eğitimi
Son güncelleme
Tanıtım
İkra Enstitü örnek bir Müslüman şahsiyetinin ortaya çıkabilmesi için temel düzeyde gerekli olan İslami Eğitimlerin yer aldığı bir eğitim programıdır. İkra Enstitü ikinci seviye eğitime birinci seviyeyi tamamlayanlar başvurabilir.
Bu seviyede siyer, fıkıh, tarih vb alanlarda bir Müslümanın bilmesi gereken temel dersler yer almaktadır.
Bu seviyede neler öğreneceksiniz?
- Ölüm, kıyamet ve ötesi
- Müslümanın ailesine ve çevresine karşı adabı
- İlmin önemi
- Peygamber kıssaları
- Seçkin sahabelerin hayatı
- Davetin fıkhı
- Temel fıkhi bilgiler
- Bazı kelime ve kavramlar
İşlenecek kitaplar
Mevdudi’nin ‘İslam’a İlk Adım’ kitabı yayınlandığı dönemde oldukça rağbet görmüş ve birçok okulda ders kitabı olarak kabul edilmiştir. Eserin en büyük önemi, İslami temel kavramları ve ilkeleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde ele alması ve herkesin anlayabileceği bir tarzda ortaya koyması olmuştur.
Bu kitap dersinin amacı; İslami temel bilgileri vererek, unutulmuş hakikatleri tekrar gün yüzüne çıkarmak ve doğru bilinen yanlışları düzelterek, Müslüman ferdin mensubu olduğu dinini temelden, sahih ve güvenilir bilgilerle öğrenmesini sağlamaktır.
Ders sürecinde, Müslüman olarak İslam’a ilk adımda kalben tasdik edip, dil ile ikrar ettiğimiz tevhidin ne manaya geldiği, insan üzerinde ve toplumlar üzerinde ne gibi etkilere sahip olduğu, ulûhiyette ve rubûbiyette tevhidin ne demek olduğu ve din, ilah, rabb gibi kavramların anlamları ve farkları üzerinde durulacaktır. Bu ders özellikle İslami literatürün dejenere edildiği, en temel bilgilerin bile unutturulduğu bir dönemde ayrı bir önem arz etmektedir. Unutmayalım ki kavramlar gerçek manalarına teslim edildiğinde akla ve kalbe tesir eder.
Bu dersin sonunda alacağınız en büyük fayda; girdiğiniz ilim yolunda, mensubu olduğunuz dinin temellerini sağlam bir şekilde atmak olacaktır. Bilhassa din, ilah, rabb ve tevhid kelimelerini hakiki manasıyla bilecek, kavramsal yanlışlıklardan sıyrılmış olunacaktır. Bununla insan, Rabbini koyması gereken yere ve Rabbi dışındaki her şeyi ve herkesi de koyması gereken yere koyacaktır.
İnsan manevi olarak yükselmek, Rabbini tanımak, O’na yakın olmak ve yüksek makamlara çıkabilmek için yaratılmış bir varlık iken, onun yükselmesine engel olan ve hata yapmasına sebep olan nefis, çevre ve şeytan gibi birçok etken vardır.
Modern dünyada İslam dışındaki nizamların hüküm sürdüğü, Müslümanların hâkimiyetlerinin kaybolduğu bir sistemin içerisinde yaşıyoruz. Bu kaybedişin nedenleri elbette ki dış etkenlerden, yenidünya düzeninin ve küresel çapta yapılan planlardan da kaynaklanmıştır. Yazar Abdulhamit Bilali bu boyutunu da ifade ederek sebebin yalnızca bunlardan ibaret olmadığını ve aslında yenilgimizin temelde nefsimizde başlayıp, şeytanın da hile ve oyunlarına karşı koyamadığımızdan kaynaklandığını söyler.
Toplumda var olan huzursuzluklar ve kötülükler, şeytanın nefsi zayıf olan insanları ele geçirmesiyle başlar. Şeytan böyle kimseleri ele geçirince onlara Allah’ı anmayı unutturur ve Allah’ı anmayı unutan kalp katılaşır. Böylece kötülüğe, zulme, yanlışa atılmasına zemin hazırlamış olur.
İnsan şeytanın her hilesinin farkına varamaz fakat bu konuya bir süre yoğunlaşıldığında ve nefis terbiyesi yoluna girildiğinde, insan şeytanın kendisine yaptırmak istediklerini fark eder ve o anda Rabbinin razı olacağı yönü seçebilir. Ancak bu oyunların farkında olmayan insan, şeytanın nefsine güzel gelecek her teklifine açık hale gelir ve bu halde Rabbinden yana değil şeytanın razı olacağı bir yönü seçmiş olur ki bu da insanda sonrasında elem ve keder meydana getirir.
Bu dersin amacı; şeytanın hiç değişmeyen hile ve oyunları hakkında müminin farkında olmasını sağlamak ve nefsimizle başlayan bu yenilmişliği gidermek için gayret göstermek, başarabildiğimiz ölçüde nefsi buna karşı uyanık hale getirmektir.
Bir zamanlar İslam sadece namaz oruç ve hac gibi ibadetlerdin ve bazı ahlak kuralarından ibaret zannedilirdi. Sonraları bunun yanlışlığı ve eksikliği anlaşıldı ise de bu sefer de özellikle genç Müslümanlar tarafından başka bir yanlışa düşüldü. İslam adeta yalnız cihattan ibaret zannedilmeye başlandı, hep cihattan ve emperyalistlerin zulmünden bahsedildi ama bu arada kulluğa ibadete ve ahlaka gereken önem verilmedi. Rabbi ile irtibat kuramamış, ona kul olamamış ve budanması gereken bir sürü yanlış davranışlarını budayamamış insanlar bu halleriyle İslam’ı ve cihadı anlattılar. Bu eksikliklerine rağmen bazı insanların hidayetine vesile oldularsa da bazı insanlar kaçırdılar ve düzenli organize bir faaliyete de geçemediler. Çünkü önlerinde büyük bir engel vardı: Kendi adapsızlıkları, adapsız insanları toplumun, özelikle orta yaşlı ve daha büyük yaştaki insanların desteklenmesi mümkün değildi.
Hâlbuki Allah, Resulünü “şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin” diyerek övüyor. Hz. Aişe (ra)’de ‘O’nun ahlakı Kur’an idi’ diyerek Rasulullah’ın ahlakını tarif etmekle beraber aynı zamanda Kur’an’ın bir ahlak nizamı olduğunu da belirtmiş oluyordu.
İşte şimdi bir nesil geliyor bu nesil meselelere Kur’an ve sünnette önem verildiği kadar önem veren bir nesildir.
Bu nesil alınması gereken tüm vitaminleri almaya çalışan bir nesildir. Bu nesil kendisine bakanlara “bunlar bu güzel ahlakı nereden almışlar” dedirten bir nesildir.
Bu nesil küfür ve zulümle savaşırken Allah Azze ve Celle’nin “bir kavmin kendi nefislerinde olanı kendi ahlaklarını değiştirmedikçe Allah o kavme verdiği nimeti değiştirmez” ayetini unutmayan bir nesildir.
Ümit tomurcuğumuz olan bu neslin adı Öncü Nesil’dir.
Bu mütevazı kitapçık bu neslin hazırlanmasına katkıda bulunmak amacıyla hazırlanmış ve öncü nesle hediye edilmiştir.
Gayret bizden Tevfik ve hidayet Allah’tandır.
Zulmün, adaletsizliğin, haksızlığın ve bunlardan kaynaklanan tüm karmaşa ve kaosun salgın birer hastalık gibi günden güne hızla coğrafyalara yayıldığı günlerde, insanoğlunun idrak etmesi gereken en önemli mefhum, dün olduğu gibi bugün de “Ahiret Bilinci”dir. Fert bazında da toplum bazında da değerlendirdiğimizde ilacın aynı olduğunu, ahiret şuuruna sahip birey ve toplumların güven, huzur ve refah seviyelerini tarihi kaynaklardan görmekteyiz.
Abdulkadir Rahbavi’nin “Ahiret Günü” adlı eserinden yapacağımız derslerle Ahiret bilincini akıllarımızda ve kalplerimizde yeniden diriltmeye yardımcı olmayı hedeflemekteyiz. Çoğunlukla insanımızın ahirete imanı vardır fakat bu husustaki idrak ve şuuru azdır. Hâlbuki kişinin korku ve ümidi hatta ameli Rabbini ve gerçek yurdunu bildiği nispette artar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “İnsanlardan öylesi vardır ki: “Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman ettik.” derler. (Hakikatte) iman etmiş değillerdir” buyrulur. Ahirete iman edip, ahiret gününü idrak edenin yaptığı amel ile ahiret gününü unutan kimsenin yaptığı amel arasında büyük fark vardır. Oranın dehşet ve şiddetini yahut sonsuz güzelliklerini bilenler elbette kendilerine çeki düzen vereceklerdir.
Ahiret Günü dersimizin içeriği genel olarak şu şekildedir:
• Ölüm anını, insanoğlunun mezardaki halleri, münker ve nekir meleklerinin soruları, kabir azabı.
• Kıyamet alametleri; küçük ve büyük alametler, sur’a üflenmesi.
• Haşr, hesap yerinde insanların durumu, hesap ve kaza
• Mizan ve amel defterlerinin dağıtılması
• Sırat köprüsü, şefaat ve Allah’ın kullarına merhameti
• Cehennem azabı ve cennet nimetleri
Ahiret günü dersi; bizlere cennet ve cehennem yolcuğunda neler ile karşılaşacağımızı ölümü tefekkür ettirmekle beraber birçok meseleyi ayet ve hadislerle kuvvetlendirilerek işlenecektir.
“O (huşu ehli) ki; Rableriyle karşılaşacaklarını ve O’na döneceklerini kesin bir bilgiyle bilirler”
Günümüze kadar var olmuş olan bütün toplumlar yaşamlarını üzerine bina ettiği, kültür ve geleneklerini ondan aldığı, kural ve nizamlarını temellendirdikleri bir inanç sistemine sahip olmuş, inançlar medeniyetlerin kurulmasında her zaman etkin bir rol oynamıştır. Dünya tarihinde kurulmuş birçok medeniyete baktığımızda sağlam olmayan bir inancı esas almalarından kaynaklı hiçbiri insanlığa saadet ve huzuru getirememiştir. Bilakis kendi nizamı dışındaki nizamları ortadan kaldırmaya, ideolojik çıkarları doğrultusunda farklı inanıştaki insanların yaşam hakkını gasp ederek kendi hegemonyası altına almaya ve varlığını, yıktığı medeniyetlerin çöküntüsünün üzerine bina ederek saltanatını devam ettirmeye çalışmıştır.
Bundan dolayı dünyada akan kanların birçoğu medeniyetlerin çatışmasından kaynaklanmaktadır. İslam dışındaki nizamların hiçbiri çağının problemlerine tam bir şekilde çözüm sunamamış, bir sorunu çözse başka birçok insanlık sorununu da beraberinde getirmiştir. Böyle bir çatışmanın ortasında İslam, ortaya çıkan her yeni nizam ve fikirlere karşı durabilecek, kendileri ile kıyaslanabilecek sağlam temellere sahiptir.
İslam nizamı, insanın fıtratına hitap ettiği, herkesçe örnek olabilecek Şer’i esas ve kaideleri ihtiva ettiği için, her zaman hayatın müşküllerini çözen ve toplum yaşayışlarını düzenleyen ebedi bir nizam olmuştur. Ne yazık ki dünya üzerinde İslam’ı kendine nizam olarak kabul etmiş ülkelerde tatbik edilmekte olan nizamlar Müslümanların inançlarından mülhem değildir. Bu sebeple İslam’ın güzel kazanımları elde edilememiştir.
Bu dersimizin amacı İslam’ı bütünüyle ortaya koyarak Müslümanların onu sağlıklı bir biçimde algılaması ve İslam’ın hiçbir yabancı unsur ve akımlarla yan yana gelemeyecek karma bir sistemi kabul etmeyen orijinal bir nizam olduğunu ortaya koymaktır. Bir diğer amacı da İslam’ın içinde barındırdığı her emir ve rüknün hem bireye hem de topluma sağladığı huzuru, refahı Müslümanlara tekrar hatırlatmak ve bu esaslara gönülden sarılmalarına vesile olmaktır.
Nedvi bu eserinde “âlemlere rahmet olarak gönderildiği” bildirilen Hz. Muhammed (sav) ‘in evrensel misyonunu açık bir şekilde dile getirmektedir. Dersimiz ile İlâhî mesajın evrenselliğini vurgulayacak, yeryüzündeki belli başlı din ve devletlerin İslâm öncesi yozlaşmış durumlarını tahlil edecek ve Hz. Muhammed’in nübüvveti ve İslâm’ın hayata geçirilişiyle hangi önemli değişimlerin yaşandığını vurgulayacağız.
Kur’an-ı Kerim’in bize en güzel örnek ve rol model olarak sunduğu Allah Rasulü Aleyhissalatû Vesselam’ın hayatını öğrenmenin bizlere birçok faydası olacaktır:
– Peygamberimizin hayatını ne kadar iyi ve doğru kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenirsek Allah’ı da o kadar iyi öğrenir, tanır ve yapılması gerektiği gibi bir kulluk yaparız.
– Hz Aişe (ra)‘nin tabiriyle ‘yaşayan Kur’an’ olan peygamberimizin hayatını bilmek, Kur’an’ın pratiğini de iyi öğrenmek, somut şekilde görmek demektir.
– Yine iman esaslarından olan “peygamberlere iman” konusunu Kur’an-ı Kerim’den sonra en güzel kaynak olan Allah Rasulü’nden öğrenebiliriz.
– Allah Rasulü’nün hayatını öğrenmek, mensubu olduğumuz İslam‘ın ve mükellef olduğumuz İslam davetinin de olması gerektiği şekilde anlaşılmasına vesile olacaktır.
– Allah’ın emir ve buyruklarını, bu emirleri uygulama şekillerini, neleri kapsadığını ve nasıl yapılacağı konusunu tamamen pratik olarak Allah Rasulü (sav)’nden öğrenebiliriz. Çünkü Allah Azze ve Celle bize emirlerini vahiyle bildirmiş, bu emirlerin pratiğini de Efendimiz (sav) göstermiştir.
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in (s.a.v.) evrensel misyonunu son derece açık ve anlaşılır bir dille sunan bir kitabın yazarı Nedvî, Türk okuyucusunun yakından tanıdığı bir ilim adamıdır.
“İçinizden Allah’ın lutfuna ve ahiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resulullâh’ta güzel örneklik vardır.”
Müslümanların vahiyden uzaklaştıkça gerçek kimliğinden, şahsiyetinden ve İslam fıtratından da o kadar uzaklaştığı, lezzet aldığı ve haz duyduğu şeylerin, mücadele ettiği zorlukların farklılaştığını görmekteyiz. Müslümanlarda sekülerleşen kimlik ve karakterler toplumun genelini hem yanlış din algısıyla sarmış hem de hakiki gayesinden uzaklaştırmış durumdadır.
İslam Medeniyeti’nin başarı sürecindeki en önemli etken şüphesiz şahsiyet eğitimidir. Çünkü şahsiyetli toplum, şahsiyet kazanmış bireylerden meydana gelir. Mümin ise Allah’a yaklaştığı oranda azizdir ve Allah’ın boyasıyla boyandığı ölçüde şahsiyetlidir. Vahiyle donanmış bir kimliğe sahip olmak şüphesiz dünya ve ahiret hayatında bizi yükselten bir statüdür ve mühimdir. Çünkü kimlik seni sen yapan değerdir. Sınırları, çizgileri, duruşu ve ideali olan bir sen; duruşu, doğruluğunun delili olan bir sen…
Şahsiyetin eğitilebilir, geliştirebilir ve kazanılabilir bir mefhum olduğuna Rasulullah’ın eğitim metodunda şahit oluyoruz. Allah Rasulü’nün Darul Erkam’da öncü olacak neslin kalitesini yükseltmek için şahsiyet eğitimlerini aşamalı olarak yapıyordu. Buraya gelen her talebe: “Acaba Rabbimiz bize bugün neler söyleyecek?” heyecanını taşıyarak büyük bir coşku ile Erkam’ın evine geliyordu. Durum böyle olunca gelen vahiyle her gün yeni bir aksiyon kazanarak şahsiyetlerinin gelişimini sağlıyorlardı. Bu düstur ile yapmış olduğumuz dersler sonucunda vahyin ışığında şekillenen şahsiyetlerin özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür:
1. Saf ve duru bir tevhid anlayışına sahip olurlar.
2. İnanç ve ideal gücünün, güçlünün gücünden üstün olduğunu fark etmek ve bedenen zulümde olmasına rağmen kendini aziz, karşısındakini zelil görme şuuru kazanmış olurlar.
3. Nebevi sahaya girerek sağlam bir nefis terbiyesinden geçmiş olurlar.
4. Omuzlarına yüklenen davayı hakkıyla taşıyabilecek bir şahsiyete sahip olmuş olurlar.
Bugün Müslümanların birçoğu ya kimliklerinde dini İslam yazılı olduğu için ya da Müslüman birer anne babanın çocukları olduğu için Müslüman’dırlar. Bu iki durumun altyapısında ikisi de Müslüman olmanın anlamını, neleri gerektirdiğini, nasıl bir yaşam tarzına sahip olunması gerektiği bilmemektedirler. Bir davet yazarı olan Fethi Yeken’in “Müslüman Olmam Neyi Gerektirir?” eserini yazmasının sebebi bu tezatlığı ortaya koyarak gidermek için sahih bilgiler vermek ve her Müslüman’ın gerçek manada dinine mensup olmasını sağlamaktır.
Dersin birinci bölümünde Allah’ın razı olacağı şekilde bir Müslüman’da bulunması gereken özelliklerden; inanç, ibadet ve ahlaki niteliklerden bahsedilecektir.
Dersin ikinci bölümde ise İslam için çalışmanın gerekliliği ve İslam Hareketine mensup olmanın usûlleri ve esasları işlenecektir.
Bu dersin sonunda: Müslüman olmanın beraberinde getireceği bir takım sorumluluklar farkına varılacak, Müslüman olmanın gerektirdiği hususlar hangi şartlarda, ne zaman ve ne ile yerine getirileceği hakkında usuller öğrenilecektir. Müslüman olmanın; bir duruş, bir dava ve bir hareket esasına dayanan kimlik olduğu anlaşılacaktır.
Allah Rasulü’nün davetine samimi ve sadık bir şekilde icabet eden ilk Müslümanlarlar, sahabe nesli olmuştur. Allah Rasulü’ne gösterdikleri teslimiyet ve sadakatle hem Rasulullah’ın yaşamında hem de vefatından sonra İslam davasının yayılması ve anlaşılması için çaba sarf etmişlerdir. Hem bununla hem de bizzat Rasulullah’ın eğitiminden geçmeleri sebebiyle gelecek bütün nesiller için büyük bir örnekliğe sahiptirler. Sahabenin değerini artıran en önemli özelliklerinden biri de Rasulullah’ı kendilerinden sonra gelen nesillere tanıtmaları olmuştur. Asrı Saadeti inşa eden sahabe nesli olmasaydı Kur’an dışında Rasulullah’a dair doğru ve güvenilir bilgilere rastlamak mümkün olmazdı.
Bu dersimizde Kur’an-ı Kerim’in “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” diye tanımladığı ve Rasulullah’ın eğitiminden geçerek, çekirdek kadroyu oluşturan öncü nesli yakından tanıma fırsatı bulacağız.
Dersimiz 3 ana başlık altında işlenecektir:
1. Aşere-i Mübeşşere dediğimiz cennetle müjdelenen 10 sahabinin hayatlarını ele alacağız. Onların bir kısmı hayatını Allah Rasulü’nün yanında tamamlamış, onunla savaşlara katılmış, İslam’a davette büyük gayret göstermişlerdir.
2. Rasulullah (sav) ‘ın Hanımlarını tanıyarak, müminlerin annelerini tanıyacak, Müslüman hanımlar için örnek teşkil edecek önemli noktalara değineceğiz. Aynı zamanda Allah Rasulü’nün ev halkının içerisine dâhil olup, kişisel yaşamlarındaki örnek hâl ve davranışlarını göreceğiz.
3. Çok Hadis Rivayet Eden Sahabiler bölümünde de ilim ehlinin üzerinde duracağız. Bu sahabilerden kimisi ev halkının içerisinde kimisi de Allah Rasulü’nün Suffa Medresesi’nde yetişen ilim ehlinden kimseler olmuştur. Bu güzide isimleri yakından tanımakla sahabenin değerini bir nebze olsun anlamaya çalışacak ve kimilerini kendimize idol olarak belirleyeceğiz.
Sahabenin gerek sahalardaki mücadelesiyle gerek gelecek nesillere yatırım yapmak amacıyla ilim meclislerinde yetişenleriyle tüm insanlığa ve özelde İslami hareketlere muhteşem birer örnektirler.
“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.”
Hayatın her alanında Müslümanlara örneklik teşkil eden Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatı Said Havva tarafından farklı bir üslupla okuyucuya sunulmuştur. Er-Resul kitabı dersiyle peygamberimizin hayatını biyografi şeklinde anlatmaktan ziyade Allah Resulü’nün peygamberliğinin delilleri, sıfatları, doğruluğu, ahlakı, tebliği ve örnekliği gibi bizzat peygamberimizin şahsını tanımaya ve anlamaya yönelik zengin içeriği peygamberimize dair akıllarda beliren birçok soruya cevap niteliği taşımaktadır. Bunun yanı sıra her meseleye dair birçok rivayet ve misallerle siyer alanında önemli bir kaynak olmaktadır. Kitabın içeriğine bakıldığı zaman göze çarpan en önemli noktalardan biri de peygamberimizin mucizelerinden sonra Kur’an mucizesine de genişçe yer verilmiş olmasıdır. Böylece asıl mucize olan Kur’an’a dikkat çekilmekte ve mucizeler Kur’an’dan delillerle desteklenmektedir.
Bu derse katılan herkes;
1. Peygamberimize dair aklına takılan her türlü soruya cevap bulabilecektir.
2. İslam düşmanlarının peygamberimiz hakkında kalplerde uyandırmaya çalıştıkları şüphelere karşı reddiyeler sunabilecektir.
3. Peygamberimizin yaşadığı önemli olaylarla ilgili farklı kaynaklardan aktarılmış birçok rivayete şahit olacaktır.
4. Peygamberin davasını tam manasıyla anlayıp peygamberi bir mücadele yoluna girebilecektir.
Günümüze kadar var olmuş olan tüm din ve ideolojiler taraftar halkalarını genişletmek, kitleleri kendi saflarına çekmek, halklar üzerinde kendi arzu ve emellerini gerçekleştirmek amacıyla toplumları birtakım ilke ve değerlere davet etmiş, insanlara dünya saadetini vaad etmiştir. Ne yazık ki birçok davet maddenin elde edilmesi ve dünyevi arzuların tatmininden öteye geçememiştir. İnsanların nefsi çağrılara kulak verdiği, haramların bedenleri mesken edindiği, hakkaniyetli her çağrının engellendiği ve böylece insanlığın problemlerle dolu bir bataklığa itildiği çağımızda insanlığın İslam’ın davetine olan ihtiyacı oksijene olan ihtiyacından daha önemsiz değildir.
Gayri İslami olan her davet, insanın nefsine hitap etmiş lakin ruhunu önemsememiştir. Bu nefsi çağrıların Müslüman kesimleri de etkisi altına almış olması İslami davete daha çok sarılmamızı gerektirmektedir. Öyle bir davet ki insanı insan olarak ele alan, nefsini eğiten, ruhunu doyuran, çağın problemlerine çözüm olan ve en önemlisi de gayesi insani emelleri gerçekleştirmekten ziyade ilahi bir gayeyi elde etmeyi hedefleyen hem dünya hem ahiret saadetini vadeden bir davettir.
Böyle kutlu bir davet Allah tarafından bizlere emredildiği gibi davetin esasları ve metodu, davetçinin vasıfları da Kur’an ve sünnet tarafından belirlenmiştir. Bu esasları derleyip bizlere sunan Abdülkerim Zeydan’ın kitabından yapacağımız dersimizde: Davetin mahiyetinin daha iyi kavranması için konuyu en temelden ele alacağız. Öncelikle “Kendisine davet edilen İslam dini” konusunu işleyecek, sonrasında “Bu dine davet eden davetçi”, “İslam’a davet edilenler” ve “Sünnette sabit olan davet, vasıta ve üsluplar” olmak üzere konuyu 4 ana başlık altında inceleyeceğiz.
Böylece davet vazifesini anlayıp ilimle kendini donatan, insanları nefsine ve insana kul olmaktan kurtarıp, yalnız Allah’ a kul yapmayı amaçlayan, dünyevi ve uhrevi saadetin elde edileceği bir medeniyet kurmak için yola çıkan ve bu yolda önüne çıkacak hiçbir engele aldırış etmeden Rıza-i İlahi’ye ulaşmak için her türlü fedakârlığı göze almış İslam davetçileri yetişecek ve bu davetle insanlık ölü toprağını üzerinden atıp dirilecektir.
Yusuf Kerimoğlu’nun Kelimeler ve Kavramlar adlı bu eseri, Müslüman’a Kur’an’i düşünmenin en önemli adımlarından biri olan kelime kavramların anlaşılması üzerine bir bölümünü oluşturmaktadır. Bir kavramın anlam kazanabilmesi bizzat hangi dünya görüşü ile ilişkili olduğuna bağlıdır. Kavramlar da davranışlar gibi inançlardan, kültürlerden beslenir ve şekil alır. Her kavramın bir hikâyesi, tarihsel bir süreci vardır; inançsal, toplumsal ve kültürel olarak biriken bilgilerin sonunda ortaya bir anlam değeri çıkmaktadır. Kelimeler ve kavramlar, zaman değiştikçe yeni anlamlar kazanarak varlık sahası alanına tekrar girebilir.
Globalleşen dünyada her kavrama, kavramın doğduğu coğrafyadan, kültür ve medeniyetten uzak anlamlar yüklenerek bugün Müslümanlara iade edilmektedir. Eğer kelime ve kavramlar, hakiki kökenleri bilinmeden, merak edilmeden, araştırılmadan, öğretildiği gibi kullanılıyorsa, bu kişinin olayları, fikirleri yorumlama tarzı ona göre şekil alacaktır. Bu durumun ise çok farklı tehlikelere kapı aralaması kaçınılmazdır. Zaten çoğu zaman dini, toplumu, kuralları, kültürü yanlış anlamaların ve yanlış yorumlamalarının ana nedenlerinden biri de kavramların doğru şekilde anlamlandırılmamasıdır. Bu sebeple kelimeleri ve kavramları ciddiye almalıyız.
Kelimelerin ve kavramların doğru anlamını ortaya koymak için adeta Kur’an topraklarında arkeoloji çalışması yapmak şarttır. Kelimelerin kökenine inmek, çıkış noktasını bulmak, içerdiği manaları olaylarla ilişkilendirebilmek… Bu da ancak ilim ile gerçekleşebilecek bir durumdur. Yusuf Kerimoğlu’nun bu eseri bu anlamda istifade edebileceğiniz, verim elde edebileceğiniz içeriği kaliteli bir kitaptır.